Yakın çizgi tarihim

24 Aralık 2009 Perşembe

Her heyecanlı yurdum genci gibi ergenlik yıllarımla birlikte ben de mizah dergilerine merak saldıydım. Yanılmıyorsam ortaokul ikinci sınıftayken gidip ilk mizah dergimi almış ve aile bireylerinin endişeli bakışları arasında bol küfürlü karikatürleri gülerek okumaya başlamıştım. O zamanlar aylık dergi olarak L-manyak ve Leman vardı sadece. O zamanlar benim için L-manyak okunabilecek en eğlenceli dergiydi, ama aylık çıktığı için onun bekleme sürecinde de Leman okuyordum.

Böyle geçen yıllardan sonra haliyle ilgi alanlarım da değişmeye başladıkça biraz daha Leman, daha az L-manyak okumaya başladım. Hatta L-manyak'ta ki çizgi dizilerden sadece daha önceden okuduklarımı takip ederken yeni başlayanlar pek ilgimi çekmemeye başladı. O zamanlar Memcoş diye bir çizeri takip ederdim, ama ilerleyen zamanlarda "la nası insan bu, nesine gülmüşüm ben bunun" demeye de başladım. Ayrıca bu zamanlarda L-manyak ve Leman da mitoz bölünme ile Penguen ve Lombak oldu. Bildiğim birçok kaliteli yazar da bu yeni dergilere geçtiği için ben de yine bir hevesle bu yeni dergi sürecine başladım.

Bu esnada lisenin son üniversitenin ilk yıllarında biraz da siyaset merakım ile Penguen'in ikinci üçüncü sayfasındaki güncel ve siyasi haberlere de göz gezdirmeye başladım. Göz gezdirdikçe de buhranlardan buhranlara girdim. Bu esnada da bir dönemin kaliteli çizerleri Lombak'a geçtiği için aylık formatlı dergiyi de bir süre daha hevesle okumaya devam ettim. Ancak Penguen'de ki yeni çizerlerin özgünlüğü ve gayretleri ile esas ilgim yine haftalık çıkan popüler dergi olan Penguen'deydi ve perşembe günlerini hevesle bekliyip cuma günlerimi nispeten neşeli yapan şeydi bu dergiler. Bu süreçte de eski okuduğum dergilerden de iyice uzaklaştım.

Şimdi ise son dönemimde bu yeni yeteneklerin kurduğu Uykusuz isimli dergiyi hevesle okurken Penguen'i de arasıra aklıma eserse alıp okuyorum. Leman ve L-manyak'ı ise hatırlamıyorum bile diyebilirim. Bu son dönemimde de gördüm ki mizah dergileri siyasi ve güncel olaylara bakış açısı sahibi olmak için doğru bir adres değildir. Şöyle ki bu dergiler sadece "şu kötü, bu çok kötü, beriki daha da kötü" tandanslı yazılar ve karikatürler çözüm üretmek yerine sadece her durumun kötü yönlerini gösteriyor.

Bu anlattığım süre yaklaşık 10 senelik bir süreye tekabül ediyor. Tek değişmeyen şey ise şuydu ki bu dergilerin hepsini sarı saman kağıda basıldı ve öyle okuduk. Daha da kötüsü çizerlerin albümleri de benzer kağıda dandik bir kapak ile basılırdı. Onlarla da insanın arşiv yapası gelmezdi açıkcası. Ki zaten genelde tek karelik tek şakalık karikatür dolu olduğu için bu kitaplar, internette elden ele dolaşan tek karelik karikatürlere bakmaktan pek de farklı değildi. İçinizden mizah dergisi okuyanların bu yazıyı buraya kadar okuduğunu, mizahla işi olmayanların ise yazıyı okumayı çoktan bıraktığını biliyorum. Şimdi biri bana çıkıp da "sevgili parahuman, bunca şeyi niye anlattın?" diye soracak olursa ona da cevabımı vereyim.

Aylık kitapçı ziyaretim sırasında birkaç yıldır neşe ile takip ettiğim bir çizer olan Ersin Karabulut'un (ki aslında kendisinin hayatını bu kadar samimiyetle anlattığı için çok riskli bir iş yaptığını ve çevresinden gelen yorumlar yüzünden çok yıprantığını tahmin ediyorum) geçtiğimiz aylarda çizdiği çizgi hikayesini düzenli takip edemediğim için kitap halinde görünce atladım aldım. Ancak Türk mizah tarihinde sanırım bir ilki elimde tutmuş oldum. Şöyle ki sert kapaklı olan bu kitap, kuşe kağıdıyla da beni şaşırttı. Ayrıca yanlış bilmiyorsam Türk yapımı olan ilk çizgi hikaye olan bu kitap son derece makul bir fiyataydı. Bu basım kalitesi konusunda bir katkısı var mı bilmem ama Ersin Karabulut'a büyük bir teşekkür etmek gerekiyor sanırım böyle bir ilke imza attığı için. Ayrıca kitabı okurken de Kadıköy ve o civardaki tanıdık mekanları görmek adeta akşam haberlerinde ekranda kendini yolda yürürken görmek kadar heyecan vericiydi.

Şimdi düşündüm çok mu ciddi bir yazı oldu diye ama bence mizah önemli bişey. Kaliteli mizahı da severim mizahçısından ötürü. Bunca yıldır mizah dergilerini de takip eden birisi olarak böyle bir gelişimi görmek beni çok sevindirdi, ümitlendirdi. Bunu da yazmadan geçemedim. Ayrıca bu noktada bir parantez açıp hikayenin ve çizimlerin de son derece kaliteli olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Hatta şunu da düşündüm okurken, eğer Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmi henüz çekilmemiş olsaydı bu hikayenin filmi yapılabilirdi. Daha fazla uzatmayayım şimdilik bu sıkıcı yazımı, yine de Türkiye'de çizgi roman nasıl olur diye merak eden birileri varsa monitörleri karşısında Ersin Karabulut'un Sevgili Günlük isimli çizgi hikayesini şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca yine aynı çizerin kendisi ile ilgili şeyleri çizdiği kitabı olan Sandık İçi'ni de tavsiye ederim. İyi okumalar şimdiden.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sevgili parahuman!

ne demiş zaten kıymetli çizerlerimiz

"mizah ciddi bir iştir"

güzel paylaşımınız için teşekkür ederiz!

Parahuman dedi ki...

pek sayın ve sevgili hem okur hem yazar

nazik yorumunuzdan ötürü teşekkür eder, hatırlattığınız özlü söz için de size olan saygımı dile getirmeyi kendime bir borç bilirim

Blog Widget by LinkWithin