Bunları bilir miydiniz? #3

26 Nisan 2010 Pazartesi

İşte 6-7 ay sonra bir bunları bilir miydiniz yazısıyla daha karşınızdayım. Şimdi monitörleriniz karşısında "vay sen ne tırt bir insanmışsın ki bunca ay sonra mı anca bize anlatıcak enteresan bir bilgi buldun" diye sormayın. Nedense bu yazı dizisini unutmuşum. Ama şimdi enteresan bir bilgiyle karşınızdayım. İşte çok uzaklardan dilimize gelen bir deyimin kökeni ile karşınızdayım. Zamanında Japonlar'ın deniz savaşlarında kullandığı enteresan bir taktik mevcutmuş. Ne zaman ki düşman gemileri ip gibi arka arkaya dizilmiş gelirken görseler yatay bir şekilde önünü birkaç gemiyle kesip sadece en öndeki gemiye bütün gemileriyle ateş açarak bu arka arkaya gelen kerizle birer birer sırayla rahatlıklı indirmişler. Şekil olarak bu durum da "T" harfine benzediği için savaş tabiri olarak bu durum "T'ye almak" olarak kayıtlara geçmiş. Sonrasında da karşısındakini dalga geçermişçesine alt etmek anlamını üstlenerek "tiye almak" olarak dilimize bir deyim olarak yerleşmiş. Japonlar'ın sağından solundan öbek öbek kültür fışkırması yetmiyormuş gibi bir de savaş taktikleri ile başka dillere de deyim kazandırır olmuşlar yani.

Türkler ne arar #6

24 Nisan 2010 Cumartesi

Kaç zaman olmuş yazmamışım benim biricik ziyaretçilerimin Google'da ne arayıp geldiğini, sen de hiç uyarmamışsın sevgili okur. Bu sefer çok enteresan aramalar birikmiş yalnız. Göz gezdirirken kendi okur kitlemden tırsmadım değil. Daha fazla uzatmadan işte son zamanlarda ziyaretçileri benim bloguma yönlendiren Google aramaları.

smackdown tasoları: Bu Amerikan güreşkenlerine bulaştım hata ettim sevgili okur. Bu sefer sorun yeni bir boyuta ulaştı. Bazı okurlar adres yazmayı üşendiği için Google'dan parahumanbeing yazıp arayıp girip okurdu. İşte bu smackdown tasoları araması son sürelerde parahumanbeing aramasını geçen tek arama oldu sayfama gelen insanlar arasında.

"böyle spor mu olur" özlü sözler: Böyle özlü söz mü olur peki? Bunu özlü söz diye söyleyen adamı üşenmeyip bir de arayan insanlar varken ben de birkaç özlü söz üretebilirim bu blogda belki.

aldandım ki sandım: Şuan merakımdan çatlıyorum sevgili okur. Bir insan bunu Google'a yazarak neyi bulmayı umabilir ki? Google çıkıp "evet abi hakikaten aldanmışsın da sanmışsın" diycek?

aşkı memnu dizisinde behlül ve bihterin nasıl tipler olduğunu açıkla: İlk olarak her kim ki emir kipinde arama yapıyorsa onu eşek sudan gelinceye kadar dövesim geliyor. Ne buyurgan milletmişiz arkadaş Google'a bile emir verme çabasındayız. Ancak bunun dışında nasıl bir Aşk-ı Memnu furyası varsa memlekette belki de bu adam da merak etmekte haklıdır.

beatbox yaparken söylenen cümleler: Bu beatbox denen şey de ayrıca bir dert oldu bizim millete nedense. Madem bu kadar merak etmiş bu arayan kişi onun için beatbox yaparken söylenen cümleleri yazayım ben. Puf kıps puf kıps bıjıgıdı bıjıgıdı puf kıps puf kıps ımtıs kumtıs ımtıs kumtıs.

bigmac teorisi: Bazen öyle aramalar oluyor ki benim de içim içimi yiyor sevgili okur. Böyle bir aramayı tamamen kafasından atmış olma ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünecek olursak bu bigmac teorisininne olabileceğine dair zerre fikrim yok ve şuan derin bir merak içerisindeyim.

bilek güreşi antreman çizelgesi yeni başlayanlar için: Bunu arayana pek birşey demek istemiyorum. Aygır gibi biri de çıkabilir bunu arayan. Gel gör ki bu kadar spesifik bir aramada benim blogum nasıl çıkmış? Ben ki her mevsim bir kere galeyana gelme haricinde bilek güreşi yapmış birisi de değilim.

bilgisayar bilmeyen adam napar: Bu da şimdiye kadar karşılaştığım en ekstrem aramaydı. Birkaç fikir vermek gerekirse yan çevirip tepsi olarak kullanabilir, ceviz fındık kırmada kullanılabilir, vantilatörünün önüne oturarak ısınılabilir. Ama bilgisayar bilmeyip de bunu bu kadar dert eden, ama yine de bunu bir şekilde bilgisayar ortamında arayan birine ben pek akıl vermeyeyim.

danzig yüksek uçucu: Bunu da çok merak ettiğim için hemen ben de aradım. Anladım ki bir güvercin türüymüş bu danzig. Ben de sadece bu güvercin sever Google aramacısına selam etmek istedim. Hakeza ben de güvercinleri ve güvercin severleri seven bir insanım.

facebookta sayfanı gireni gör: Bizim milletin bu inatçılığı bir meziyet mi yoksa eksiklik mi bilemedim. Büyük ihtimalle böyle bir uygulama ya da program yoktur. Ama bizim milletin insanı bu işe yaradığını iddia eden 5 programı dener, olmasa da aramaya devam eder. Anlamaz ki o programı yapanlar da kendi gibi çakal Türk'lerdir. Bu ısrarı okumaya göstersek toplumca nobel almıştık.

fox tv filmleri yerde bulduğu elmayı yiyen adamın hikayesi: İlk olarak bunu arayana belirteyim ki fox tv filmleri diye bir kavramın olduğunu hiç sanmıyorum. Ayrıca o elma yeme olayı da bildiğim sadece pamuk prenses olayında var, kaldı ki bu da insanın içine bu kadar dert olabilecek birşey değil. Hikayesini bulup napıcaksın bir film karakterinin? Film karakterinin hikayesi diye birşey olur mu lan?

hangi güreş şirketi batınca wwe açıldı: Bu ilk bakışta (hatta sonraki bakışlarda da) saçma görünen soruya bir şaka yapamadan duramadığım için bir cevap vereyim dedim. Şen Kardeşler Güreş ltd. şti. batınca açılmıştır herhalde.

hareketli yanar döner eşantiyon resim: Galiba bunu yorumsuz geçmeyi uygun gördüm.

haşiki tir lan ordan şarkısı: Bu şarkıyı da bütün bu Google aramacılarına ithaf ediyim bari tam olsun.

homan lazer: Bunu açıklayana da ödül vermeyi düşünüyorum. Facebook çiftliğine koyun falan yollarım mesela. Hatta benim çiftliğin tapusunu üstüne yaparım.

japon çocukları ne yapar: Merak konusunda seçilmiş bir millet olduğumuzun bir göstergesi daha. Japon çocuğu ne yapsın, japon diye kılıçla birbirlerine mi girişsin, onlar da çelik çomak ya da misket falan oynuyolardır herhalde. Ama daha teknolojiktir onların çomakları.

kayıp pirenses1.bölüm: Milletimizin prenses yazma konusundaki sıkıntısı ve hangi durumlarda boşluk bırakması gerektiği konusunda son derece kafası karışık.

kontörün olayım kazım konuş konuş bitir beni: Bloguma adeta ahlaksız teklifler yağıyor sevgili okurlar çok mağdurum. Ayrıca adım Kazım olmasa bile bunu üzerime alınıyor olmam da ince fikirliliğimdendir.

leopar ve diferansiyel denklemler: Eğer ki bu bir tercih konusuysa leoparı seçerim. Diferansiyel denklemlerden geçene kadar neler çektiğimi bir ben bilirim, bu durumda leoparı güle oynaya bile seçebilirim. Hatta deseler ki "bu leoparı alt edemezsen diferansiyel denklemleri bir daha alacaksın" işte o an elimin ayarı kaçar da bütün hayvanlar alemini el pençe divan ederim önümde bir anda.

milibüs şakası kalbini kırarım: Bazı yazım hataları hakikaten yazım hatasıdır, bunu klavyedeki yanlış yazılan harfin yerine bakarak anlamak mümkün. Ama bir insan minibüs yerine milibüs yazıyorsa bu tamamen kendi cehaletindendir kimse bahane bulmasın bu konuda bana. İşte ben de böyle bunu arayanın kalbini kırarım.

pasta yaparak para kazanabilirmiyim: Burdan sitemim Google'adır. Birkaç kere tosun bünyemden bahsetmemden kelli bu insanı bana yönlendirmişse eğer yarın öbürgün gider Google'ın binasını da basarım ben camını çerçevesini de indiririm. Bunun yanı sıra bu soruyu arayana cevap olarak tahminim hayır umudum evet demekle yetinebiliyorum.

sahibinden saim aslan: Sahibinden satılık insan mı arıyorlar nedir? Yoksa satan sahip bu desem bir insan satan kişiye göre eşya mı alır? "Ohoo Saim abi satıyorsa hiç kaçırmam ne olursa olsun alırım" mı demiş bunu yazan insan?

ufuk özkan ın geniş ailedeki yeşil montu: Dizi hayranlığı bu noktaya gelmiş sonunda. Hani Geniş Aile çok modaya uyan karakterlerin olduğu bir dizi olsa diycem ki son modayı takip etmek içindir bu arama. Ama öyle bir durum da yok pek.

uzaya roketlerle gelmezse ne olur: Bazı aramalar bana hayatı sorgulatıyor adeta. İlk olarak uzayan gelen kim? Roketler bildiğimiz roket mi? Uzaya geldiğine göre nereden geliyor olabilir? Bunca şeyden sonra gelse ne olur gelmese ne olur?

viledada domuz katkısı varmı: Varsa da dini açıdan yerleri silmek için kullanılan bir alette domuzsal ürünler bulunmasının bir sakıncası olduğunu sanmıyorum.

yeni yıl nar kırdıktan sonra ne yapılır: Bu kadar geç kalmışsan bırak hiçbirşey yapma bence. Çürümüştür bozulmuştur o nar zaten. At gitsin.

çok çok komik tuhaf davul zurnalı halay çeken adamlar: Google'ın mantığında çok çok diye bir arama kriteri olsa keşke. Çok komik videoları ayrı çok çok komik videoları ayrı kategorize etse falan. Türk'leri anlayan bir arama motoru yazabilse adamlar zaten kapatır interneti gider herşeyi başarmış olmanın verdiği gururla.

öss için kendini gaza getirme: Ey sevgili gaza gelme niyetlisi okurum. Olur da bunu başaramazsan ben sembolik bir ücret karşılığında seve seve seni gaza getirebilirim.

Şöyle böyle #35

20 Nisan 2010 Salı

Kaza okul derken şöyle bir doya doya ağız tadıyla şöyle böyle yazamamıştım. Gücenme sevgili okur. Bittim la yorgunluktan. Kılımı kıpırdatamıyorum. Ki doğal olan da bu zaten aslında. Kıl kıpırdar mı lan? Neyse daha fazla kıldan tüyden bahsetmeden son dönemin şöyle böylesine geçeyim.

  • Artık aldığım her kola şişesinden bir kampanya bir bedava çıkmasına o kadar alıştım ki kampanyasız kola alınca sanki kazıklanıyormuş gibi hissediyorum kendimi.
  • Geçen gün farkettim ki MSN'de şöyle pis bir durum var. Mesela biriyle konuşurken "neyse benim dışarı çıkmam lazım" diyip vedalaştıktan sonra hala MSN'de online görünce o insanı kişi inceden bir kıllanıyor. Meraklanıyor. "Neden bana yalan söyledin pislik" diye sorası geliyor. Ama aslında gerçekten gitmiş oluyor o sırada o insan. Ama işte hin fikirli olduğumuz için demek ki kıllanmadan edemiyoruz.
  • Bir kişi topluluk içinde konuşurken "aha buraya yazıyorum" derse direk bütün dikkati üzerine topluyor. Dünyanın sırrını verecekmiş gibi bakıyor herkes o insana. Sanki sonra yakasına yapışıp oraya götürüp "hani lan bunu yazmıştın buraya ama olmadı?" diye soracakmış gibi.
  • Geçen gün televizyonda İzlanda'dan gelen kül bulutu sonrası asit yağmuru uyarısı duydunca televizyonda istemsizce "asitten korksak kola içmezdik" dedim. Sonra bir anda kendime yabancılaştım. Televizyonu falan kapatıp yatıp yorganı çektim kafama kadar.
  • Biri bana gelse "bana mutsuzluğun resmini yapabilir misin Abidin?" dese "Öncelikle ben Abidin değilim" diye kendisini düzeltirim. Sonra da yorgun bir şekilde işten yorgun argın gelmiş ve kapının önünde bottan kurtulmak için botun bağcığını çekince düğüm olmuş bir insanı çekerim. En büyük kabusumdur kapının önünde çöküp de düğüm olmuş bir bot bağcığıyla uğraşmak.
  • Geçen hafta hayatımın en aktif asker uğurlamasında bulundum. Ne kadar enteresan bir durum olduğuna da inanamadım. Asker uğurlama arifesindeki olanlara da en büyük tavsiyem adet olduğu üzere malum şahsı havaya atıp tutarken bir güç dengesi sağlayın. Mazallah bir omzuna güçlü kuvvetli biri denk gelirse fırlatınca havada parandeler attırırsınız körpe askere.
  • Bir de askerin bindiği otobüsün önünü kesip İstiklal Marşı söyleme adeti var. O anda otobüs şoförünün bezginliğini dünyada hiçbir başka canlıda görmemişimdir. Kimbilir günde kaç kere böyle önü kesiliyor bu şoför arkadaşın. Askerin içeride ruh hali de bir enteresandır herhalde bu durum esnasında.
  • Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim bir şey de şudur ki nice yıllık dostum olan hemokurhemyazar'ın "ben çok bahtsız adamım" dedikten sonra kısa dönem Ankara bando birliğinde uzman çavuş çıkması üzerine diyecek birşey bulamadım. Bahtsız adam böyle oluyorsa bahtlı adam 9-15 Playstation nöbeti mi tutacak nedir?

Bir kazanın bilinmeyenleri

17 Nisan 2010 Cumartesi

Gün geçmiyor ki neredeyse benle yaşıt otomobilimle ilgili bir olay yaşanmasın. Son 5 dışarı çıkışımın 4'ünde vukuat çıkaran otomobilim ilk defa bu perşembe günü kendi kabahati olmayan bir mevzuya karıştı. Sevdiceği eve bırakmış, sonrasında tıngır mıngır evime gitmeye çalışırken vurdular güzelim Naj'ıma (daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere sesten yavaş arabama verdiğim isim) yandan. Ben düz yolumda giderken göbekten dönen bir vatandaşın benim otomobilin sol arkasına çarması ile otomobilim lönk diye dönerek göbeğe çıkmış bulundu.

İlk olarak şunu belirtmeliyim ki arabadayken hep sağdan soldan gelen arabaları görüp "bu denyo önüme fırlamasın şimdi" gibi olası senaryoları kurardım. Kurduğum başıma geldi. Bir diğer ilginç durum ise kaza anında arabamdan trönk diye bir ses gelip anien göbeğe fırladığı anda insanın o panikle hiç frene falan basmak aklına gelmiyormuş. Arabada yalnız olmanın verdiği gazla güzel bir küfür savurdum ben mesela ilk çarpma anının şaşkınlığı ile, iyi geldi.

Kaza sonrası süreç ise çok daha farklıymış. Yıllar yılı bir kazanın yanından geçerken hep hasarlı arabalara bakmışlığım vardır. Ama hiç o sırada şoförler ne yapıyor diye bakmadım. Bu sefer şoför konumunda olan ben olduğum için de ne yapacağım konusunda kararsızdım. Araba yolun ortasındaki göbeğe fırlamış haldeyken bir yandan kontağı kapatıp farları söndürürken bir yandan da yan gözle diğer arabaya bakıyordum. İlk etapta ön koltuklardan inen 2 tane genç eleman arka koltuklarda oturan 2 orta yaşlımsı kadın gördüm. Ben arabadan büyük bir hışımla inene kadar kararlılıkla benim arabaya doğru yürümekte olan bu 2 insan tosun ebatlarımı görünce bir iki saniyeliğine durakladılar. Sonrasında hızla yanıma gelip elimi sıkıp "geçmiş olsun abi" diyip hasar incelemesine giriştiler.

Daha kazanınkonusunu adam gibi açamadan yanımızda 2 motorlu 3 insanlı yunus polisler beliriverdi bir anda. Ben de baştan bir gururlandım "heyt be ülkemin polisine bak heralde mobese kamerasından gördü durumu 2 dakikada geldi" diyerekten. Meğer öyle bir durum yokmuş. Tesadüfen oradan geçmekte olan bu polisler öncelikle benim haklı, çarpanların da son derece kusurlu olduğunu belirterek içime su serpmiş bulundu. Çarpanların genç olanı o anda "abi sen de çok hızlı geliyodun, kaptırmış geliyodun" deyince "birincisi ben taş çatlasın 50-60'la geliyordum, ikincisi ben yolumda giderken yandan gelip vuran sensin, daha yavaş gelsem kafadan tokuşacaktık demek ki" deyince anladı hatasını sustu. Ancak yunuslar da bu esnada "bu kaza için trafik polisi çağırmayın bu saatte gelmez zaten böyle bir kaza için, siz aranızda tutanak falan tutun" deyip gidince kaldım yine diğer kazacılarla başbaşa. Bu arada belirtmekte fayda görüyorum ki yunusun söylediği "bu saat" akşam 9'dan ibaret bir saat.

O esnada da Türk milletinin ne kadar yardımsever ne kadar anlayışlı olduğunu bir kere daha gördüm. Şarjım bittiği için kaza yaptığımın adamın telefonundan aile büyüğümü çağırdıktan sonra bekleme sürecinde geçen her 5 arabadan birinden gelen "geçmiş olsun" temennilerini kaldırımda başımla hafifçe selam vererekten vakur bir eda ile karşıladım. Daha da meraklı bir vatandaş ise kaldırımda yürürken atladı geldi yanımıza. Kendisi egzoz (yazılışına TDK'dan baktım yanlış diyenin kalbini kırarım) ustası biri olduğu için araba hasarlarına da alışık biriymiş anladığım kadarıyla. Bir anda ortamın eksperi oldu ve kaportacı bir arkadaşını aradı. Kaza sonrası tutanak işlemleri süresince yoldan geçen 5 tane asayiş polis arabasından sadece bir tanesinin durup "bir sıkıntı var mı?" diye sorması da beni duygulandırdı. Ona da "yok, tutanak yazıyoruz" diyince "geçmiş olsun" diyip hızlı bir şekilde uzaklaştı. Kazacı taraftan gelen "50 Tl vereyim anlaşalım" tekliflerini de kaportacı gazı ile bertaraf ettikten sonra 1 saat kadar tutanak işleriyle uğraştıktan sonra kaza sonrası dönemi sonlandırmış olduk.

Naj'ıma kıvançla bakarken şunun farkına vardım, bir kazanın iki tarafından biri olan Naj'da toplam 100 Tl civarı bir hasar varken diğer tarafı olan 2009 model diğer arabada en az 700 Tl'lik bir hasar bulunmaktaydı. Kendi kendime "bu bir meziyet midir acaba" diye düşünürken birkaç metre ilerleyince arabadan gelen givicile givicile sesinden yamulan yerin tekerleğe sürttüğünü ve böyle gitmeye çalışınca tekerleği de parçalama ihtimali olduğu düşünülerek kaza mahalline yakın bir yere arabayı bırakarak eve döndüm. Şimdi ise birlikte geçirdiğim her saniyenin bir heyecan kasırgası olan Naj'ımın tamirden dönmesini dört gözle bekliyorum.

Formspring beni

14 Nisan 2010 Çarşamba

Sırf şaka şamata bir blog olmanın ötesine geçmeyi kendine misyon edinmiş olan parahumanbeing'ten dev bir internet hizmeti daha. La böyle büyük büyük cümlelerle başladım da bişey sanmayın. Malum olan formspring sayfasını tanıtıcam. Kaç zamandır görüp beğenmiyordum ki bugün duramadım "binlerce okurumun belki bana sormak istediği sorular vardır, onları bu imkandan mahrum bırakmayayım" dedim üye oldum. Site de bu işe yarıyor. Herkesin bir sayfası var. Girip sorunuzu yazıyorsunuz. Hatta eğer şahıs izin vermişse gizli kimlikle bile bırakabiliyorsunuz sorunuzu. O da uygun bir vaktinde cevaplıyor işte. Benim bu sayfama da şuradan ulaşıp istediğiniz soruları sorabilirsiniz.

Şöyle böyle #34

10 Nisan 2010 Cumartesi

Kaç zamandır yazamamıştım doya doya bir şöyle böyle yazısı. Biriken notlarıma göz gezdirerekten işte huzurlarınızda baharın müjdecisi nisan ayının ilk şöyle böyleleri.

  • Hakimlerin idam kararı verdiğindeki o kalem kırması nasıl bir şekilci harekettir öyle. İnsan gibi söylesene "arkadaşım seni idam edicez" diye. Oraya koysalar titanyum kalemi kırayım derken rezil olmayacak mısın? Veremiycek misin cezayı. Ya da dandik kalem koydular elinde oynarken kırdın. İdam mı edicekler boşuna adamı.
  • Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi ama arasıra başbakan bize sesleniyor. Biz derken ulusa sesleniyor yani. Ama nedense hep gece 12'den sonra sesleniyor. Bilmeyen biri incelese bu durumu Türk'leri gece 12 sularında hep televizyon seyredip o saatlerde uyumayan insanlar sanır.
  • 1 Nisan günü bir şirket sanırım promosyon amacıyla Beyoğlu'na gökten balon yağdırdılar. Benim bildiğim insanlar balonları atıp tutup oynar, birbirine atar, ayağında sektirir falan. Ama bizim güzel insanlarımız bir hınçla hepsinin üstüne basa basa patlatmaya başladılar balonları. Bir Beyoğlu dolusu insan hırsla balonları patlatmak için üstünde tepiniyordu. Ne enteresan tercihleri olan bir milletiz diye hayretle izledim ben de bu olayı.
  • Karadenizli'ye benzeyen bir kamera şakacısı var televizyonda, arasıra denk geliyorum. En çok da şunu istiyorum. Birgün şaka yapayım diye çıksa karşıma da en ufak bir saldırgan ya da hakaretvari tutumunda ağzını gözünü bir güzel kırsam ben bunun. Hatta her kamera şakası dediğinde bir kere daha taşla çırpsam çenesini. Sonunda polise gidince de "böyle böyle beni tehdit etti ben de tanımam şakacı falan" desem keşke.
  • Geçen gün yine kavgalı dövüşlü bir sohbet sırasında birkaç kişi bir açmaza girdik okulda. Eve hırsız girdi mi korkutup "höea ha" diye bağırarak kaçırmak mı lazım yoksa sille tokat dalıp polise mi vermek lazım diye. Ha diyelim polise verdin, bu herif evini biliyor. Bir süre sonra serbest kalınca intikam ateşiyle yanıp tutuşup yine gelir mi acaba?
  • Kocaeline mi yoksa Kocaeliye mi acaba doğrusu?
  • İzlediğim hiçbir dizide karakterler "arabayı nereye parketsem" diye düşünmüyor ya, ne enteresan. Olay İstanbul'da geçiyorsa park yeri bulmak minimum 5-10 dakika alır. Dizilerin bütün gerçekçiliği kayboluyor sırf bu olay yüzünden.
  • Bu arada geçen gün de şunu farkettim. Dizilerde falan parçalanmak üzere değersiz arabalar kullanılır ya. Eski ve yerli arabalardı genelde bunlar. Ama artık benim kullandığım araba da bu gözden çıkarılan arabalar klasmanına giriyor geçen gün izlediğim dizi doğrultusunda. Sevimsiz bir hissiyat bu.
  • Erman Toroğlu bir boru reklamında oynamış. Bana şu dert oldu. Erman'cığım ısrarla otomosyon diyor reklam boyunca. Acaba bizim bildiğimiz otomasyonu söyleyemediği için mi böyle bir kelime çıkıyor ortaya yoksa hakikaten otomosyon diye birşey mi var?

Bir korna bir vicdan

Kaç zamandır yazamaz oldum, gözleriniz internetlerde kaldı biliyorum sevgili okurlar ama vize haftası olunca böyle oluyor insan. Kocaman kocaman sınavlara girdim. Ayrıca yarın son 5-6 gündür ilk defa dış etkenler tarafından uyandırılmayacağımı umuyorum. Ama bomba gibi bir hikayeyle karşınızdayım sevgili okur. Dinleyin hele.

Geçtiğimiz hafta salı günü yaş olarak aramda çok fark bulunmayan sevgili otomobilimle (kendisine de bir isim takma gereği duyduğum için plakası da olan naj diyeceğim kısaca) eve 1-2 km.'lik bir mesafe kala kaputtan çıkan dumanlar ve tavan yapmış hararet ibresi ile çektim sağa. Güç bela aile büyüklerime ulaştım ve tamirciden öğrendiğim kadarıyla bişeyi gevşemiş suyu bitmiş hararet yapmış.

Ancak esas çile bundan sonra başladı. Yoldaki çalışma sebebiyle tıkanmış bir yolda bir büyük aracın arkasındayken aniden sebepsizcesine durdu bu naj yine. Zorladım çalışmadı. Güç bela soldaki bakım yapılan şeride çektim. Yine hemen aile büyüğüne ulaşmam neticesinde bir süre otoyolun ortasında bozuk bir arabanın yanında beklememden sonra sınava yetişebildim. Sınav kağıtlarını dağıtan asistan ile aramda şu diyalog yaşandı:

-Kolay gelebildin mi?
-Hayırdır hocam siz nerden biliyorsunuz.
-Ben gelirken yolun kenarında gördüm senin araban bozulmuştu arabanın başında bekliyodun hatta ben de kornaya bastım görmedin.
-Hah hocam o kornayı çok iyi düşünmüşsün, o korna olmayaydı ben kimbilir ne haldeydim.

Sonra da baktım sırıta sırıta gidiyor. Sonra bir daha yanaştığında demeden edemedim "hoca insan okula kadar bırakmaz mı o durumda görünce" diye. Somut bir cevap vermekten kaçınarak uzaklaştı. Hatta sağda solda hakkında "hoca milletine güven olmaz aga, kornaya basar geçer" diye de konuşmuştum ki bugün yanlış tanımışım onu anladım.

Baktım okulun bitiş saatinde bahçede hızlı hızlı yürüyordu ki "aman hocam yanımdan geçerken korna çalmayı eksik etmeyin" demiştim ki beklenmedik bir soruyla karşılaştım. "Arabayla mı geldin" diyen hocaya "yok hocam nerde tabanvay geldim" diyince, "tamam atla bırakıyım, ben böyle kendimi afettiririm işte" diyerek arabalarının kapısını açtı bana. Sonrasında da arabada bir müddet kopya konusunda (dönem vize haftası olduğu için) iki farklı tarafın görüşleri üzerine ilginç bir konuşma geçtikten sonra makul bir yerde beni bırakıp hızlıca uzaklaştı.

İnsanoğlunun yumurcaklığı

4 Nisan 2010 Pazar

İstemezdim ki 222. yazımda böyle dertli bir şekilde çıkayım karşınıza sevgili okur. Gelin görün ki vize haftası arifesinde işi gücü bıraktım da buna dertlendim. Şimdi rica edicem biri gelsin bana 1 nisan'ın olayını anlatsın. Misal hep düşünmüşümdür anneler günü var babalar günü var da evlatlar günü neden yok, nedir bu çekirdek aile içindeki ayrımcılık diye. Ya da daha faydalısı "özel gün bulma günü" olsa en faydalısı olur. O gün herkes oturup "19 ocak da öğrencilere yardım destek günü olsun" falan gibi fikirler üretse keşke fena mı olur? Yeterli bir oy sağlandığında da gerçekleşir o günler. Ama 30 bin yıllık insanlık tarihinin geldiği son nokta bu. İşi gücü bırakıp şaka yapmak için birgün belirlemek. İnsanoğlunun şaka merakı bizim insanın yaratıcılığı ile birleşince çok enteresan sonuçlar çıktı.

En büyük kıvanç kaynağım bu 1 Nisan'da yine hiçbir yumurcaklığa maruz kalmadan atlattım. Çünkü evimden çıkmadım. Şaka korkusu insana neler yaptırıyor buyrun görün işte. Ayrıca bir de kindar bir insanımdır. Biri bana bir şaka yaptı mıydı bin beterini ona yapmadan rahat edemem. Zaten şaka denen şey göreceli bir hadise olduğu için bir insanı yakasından tutup balkondan atsam arkasından "bir nisan" diye bağırma yetkim varmış gibi hissediyorum. Neyse ki evden çıkmadım da yorgun yılgın halimle şakalarla uğraşmak zorunda kalmadım. Ayrıca buradan da nereye başvurmak gerekiyorsa oraya başvuruyorum bu 1 nisan günün kaldırılması için.

En fenası da şaka yapmaya çalışan öğretim görevlileri oluyor. Şu diyaloğu kaç kere yaşamışımdır hesabı yok ama haala yapılır.

-Günayın çocuklar nasılsınız
-...
-Hadi çıkarın kağıtları yazılı yapıyorum, ehehe
-...
-1 nisaan, hadi yırttınız yine şaka yaptım, yok sınav, ehehe
-...

En acı durum da öğrencilerin büyük bir olgunlukla hocanın bu olgunluktan uzak tavırlarını olgunlukla seyredip ona birşey söylememeleridir. Hoca da hocalığın ilk vazifelerinden birisi olan şaka yapma gerekliliğini yerine getirmenin verdiği haklı gururla derse devam eder.

Hocalara yapılan şakalar nispeten daha keyifli oluyor. Misal lise yıllarımdaki bir 1 nisanda bahçede 2 saat boyunca top oynadıktan sonra camdan "evladım gelsenize derse" diye seslenen hocaya "bir nisan hocam şaka yapıyoruz şuan biz" dediğimiz de oldu. Anadolu Lisesi hocaları bu konuda yeterince deneyimli değildi.

Bir kere de merak ettim acaba Fen Liselerinde nasıl oluyor bu olay diye bir Fen Lisesinde okuyan bir arkadaşa sordum "yahu siz şimdi böyle çalışkan falan adamlarsınız da hiç şaka yaptığınız olmadı mı?" diye. Olmuş. Ama olmaz olsunmuş. Şöyle ki koku bombası alıp bir heves tahtanın önündeki tebeşirliğe dökmüşler, sonra güç bela hocayı beklemeye başlamışlar. Hoca gelmiş kapıyı açmış koklamış, gitmiş, gaz maskesiyle gelmiş, son derece sakin bir şekilde dersi anlatmaya başlamış. Hal böyle olunca bu Fen Liseliler de tövbe etmiş şakasal olaylara.

Bir de kavgaya şaka süsü vermek var ki o 1 nisan olayının ne kadar boş birşey olduğunu gösterir. Şöyle ki 1 nisanda futbol maçı yaparken (tabi yine lisedeyken) kafa topuna çıkacak bir arkadaşın beline sarılıp bir güzel kündeye getirdikten sonra "bir nisan" deyip uzaklaştım. Sonrasında da türlü sevimsiz fiziksel şiddet içeren hareketler birbirimize uygulayıp sonrasında da "bir nisan" diyerek o maçı dar ettiydik birbirimize.

Bir de şaka iki kişi arasında kalında kabul edilebilir oluyor da tüm ülke izleyince çok fena değil mi? Misal futbolcu Sercan Yıldırım'a mikrofon uzatmışlar. "Bir takım öne geçince topuk pası gibi hareketler ceza getiricekmiş ne diyorsun?" diye sormuşlar garibim Sercan da saf gibi bu saçma soruyu ciddiye almış cevap vermelere açıklama yapmalara doyamamış. Şimdi bu adam ilk maçta bir gol kaçırdığında "ne apti adam la bu da" demiycek mi onu izleyenler.

Bir de şakanın nerelere gideceğini hesap edemeyenler var. Misal yine güzel yurdumdan bir kadın kocasını aramış "evi silahlı adamlar bastı" demiş. Adam da biçare polis imdatı aramış. İmdat polis de durur mu olay yerine gidilmiş, kadın da şaka yaptım diyince ikisi hakkında da "yalan beyanda bulunmak ve adli mercileri oyalamak"tan işlem yapılmış gönderilmiş.

Konu şaka olunca mevki sıfat da dinlemiyo. Koskoca yerel gazete (hem koskoca hem yerel işte sen düşün) şaka yapıp da o şehrin milletvekillerinin trafik kazasında öldüğünü söyler mi? Bizim ülkede söylüyor işte. Peki o milletvekillerinden birinin çocuğu o gasteyi aldığında üzüntüden inme inse hesabını kim vericek. Bu 1 nisan'ı kim bulduysa ve kim böyle hayvancıl bir noktaya evirdiyse o vericek heralde.

Tahminimce en büyük ızırabı da o gün doğanlar yaşar herhalde. "Zaten doğumgünü bu adam neşelidir şimdi şakanın dibine vuralım ne kadar yumurcaklık varsa eksik etmeyelim" diye acı biberli pastalar mı yedirirler patlayan mumlar mı dikerler pastasına bilemem ama rahat yüzü görmez tahminimce bu arkadaşlar. Ben olsam mahkeme kararıyla bir gün sonraya aldırırdım doğumgünümü.

Bir diğer 1 nisan'ı kazasız belasız atlattığım bu günlerde hepinize şakasız günler diliyorum sevgili okur.

Blog Widget by LinkWithin