Ben tek siz hepiniz

14 Mayıs 2010 Cuma

Sen hiç çıkıp da bir topluluk önünde konuşma yaptın mı sevgili okur? Ben bu hafta yaptım. Hiç de hoş bir durum olmadığını gördüm. Hele durun da olayı başından anlatayım.

Sunum ve Raporlama adlı sevimsiz bir ders alıyorum ki dillere destan. Hocası Kanadalı, öğrencisi hiç oralı değil. Hoca tutturmuş herkes sunum yapacak diye. Bunu ilk duyduğumda dediydim ki "oh ne güzel seçerim bildiğim bir konu yazdıkça yazarım". Gruplar falan belirlendi ki bir de ne göreyim. Ufak naylonumsu bir poşet gibi birşey. İçerisinde uzun uzun kesilmiş birçok kağıt. Ben de karşısında durmuş tombala çeker gibi anlatacağım konuyu çekiyorum. Konuyu çektikten sonra da yeni bir torba uzatılıyor önüme aynı hoca tarafından bu sefer de kaçıncı sırada çıkıp anlatacağımı çekiyorum.

Şimdi bu konu en büyük belirsizliklerden biridir. İlk çıkıp anlatmak hoş değildir, sınıf içinde son kez bir okuyayım da ezberleyeyim diyemez anlatıcı. İlk olmak zaten genelde gerilim yaratır. Diğer anlatıcıları görüp iki taktik almak en güzelidir. Gelin görün ki ben seçtim en son sırayı. Yine beni aldı bir gerilim. En son olmak da hoş değil, milletin ilgisi dağılmış olur, hele o beklerkenki gerilim kısmını anlatmıyorum bile.

Her Türk öğrencisi gibi ben de sunumdan bir gün önce ödevi yaptım, slaytları hazırladım, laptopu getirmekle mükellef arkadaşa yolladım. Ancak bu dersin saçma kurallarını bilmekte fayda var önce. Sunumu yaparken slayttan okumak yasak. Elinde tutmalık not kartları hazırlamış olmalı herkes ona da 3 saniyeden fazla bakmak yasak. Tahtaya bişey yazınca sunum biterken onu silmemek yasak. Eli kolu kullanmayınca puan kırıyor. Göz teması, süre, duruş, mimik derken bir ton yerden puan kırabiliyor bu hoca. Ben de bunun gerilimi içerisinde derste oturmuş kara kara ne yapsam diye düşünüyodum.

Aklıma gelen tek cin fikirli kurtuluş yolu da süre açısındandı. Sunumun 6-10 dakika arasında olması gerekiyordu. 10'dan fazla olması bile puan kırma sebebi yani. "Şşş bak hele" diye dürttüm slaytçıbaşımı "saatine bak ben sunuma başlarken tam 7 dakika olunca masanın üzerine telefonunu koy da ben de bileyim 7 dakika olduğunu toparlayıp bitireyim" dedim. O da hayhay deyip onayladı bu durumu. Bir diğer fikir de slayt değiştirme konusunda aklıma geldi ki o da önemli bir konuymuş meğer. Kaptırıp anlatmaya devam ederken arkada aynı slaytın durması hoş olmazdı. "Ben ne zaman ki elimdeki kartı değiştiriyorum sen de slaytı değiştir" diye yeni bir salık verip yöneldim hocanın yanına.

Şöyle enteresan bir durumu da anlatmadan geçemeyeceğim. Bu yaptığımız sunumlar artık ne kadar önemli şeylerse hoca da en ön sıraya bir fotoğraf makinası koyuyor ve herkesin sunumunu videoya kaydediyor. Gel gör ki benden önceki sunan arkadaşın son 3 cümlesine gelindiğinde ekranı mekranı karardı bu aletin bir haller oldu. Hoca da bir telaş gidip bakınca anladı ki hafızası dolmuş. Dönüp bana üzgün gözlerle bakarken "kusura bakma Parahuman seninkini kaydedemiycem" deyince "canıma minnet hocam şu rezilliği belgelesen ne olur belgelemesen ne olur" diyerekten çok da önemsemedim bu durumu.

Her sunum önceki doküman kontrolüne tabi oldum ben de diğer öğrenciler gibi. Hoca dedi ki "Checklist'in nerde yavrum?" (Checklist dediği de senin konunla ilgili birileri yorum yapıp bir kanıya vardıysa onların yazıldığı bir hadise) "La hocam neyin checklisti zaten bana verdiğin konu bi kitap kim bunun hakkında ne yapsın da ne desin" deyince Kanadalı Kanadalı bakıp "olsun yine de bulsaydın birşey" diyince için için darlanmaya başlamıştım. Diğer dokümanlarımı da ibraz ettikten sonra inceden süzülsüm kürsümsü sunum mekanına.

Şimdi bana deseniz ki bu yaptığın sunumdan neler öğrendin, neler çıkardın, tek bir şeyi çok net söyleyebilirim ki topluluk önünde konuşmak hiç bana göre birşey değilmiş. Normalde süper konuştuğum İngilizce, orada aklıma gelmez oldu. 2 kelime zar zor aklıma geliyor, kaldı ki bir de onlardan cümle yapmak gerek haliyle. Bir de sınıfta türlü çeşitli yumurcak arkadaşım olduğu için ne zaman sınıfa baksam kitlenip tanımadığım bir adama baktım hep, ama birinci dakikadan sonra istemdışı oldu o. O da "ne bakıyorsun" dermişcesine bir el kol hareketi yapsaydı da projektör makinasını alıp ışıldaklı ışıldaklı atıp kafasına sunum olayını galeyana getireydim diye düşünmedim değil. Daha büyük bir sorun ise topu topu 10 sayfa olan slaytım aktıkça akıyordu ama bir türlü gözlerim, masanın üstünde olmasını görmeyi beklediğim o işaret olacak telefonu göremiyordu. Yapacak birşeyin kalmadığını anladığım anda artık konuyu toparladım ana fikri falan verdim. "Hadi bana eyvallah" anlamına gelen "Thank you for listening" dedikten sonra sakin adımlarla sınıfın ortasına doğru yöneldim. O esnadada telefonu koymayı unuttuğunu düşündüğüm slaytçıbaşıma agresif bir şekilde "kaç dakika oldu la" diye sorunca aldığım "6.5" cevabı üzerine iyice rahatladım.

Hızlıca ve usulca hocanın yanına yaklaşıp neye kaç puan verdiğine görmeye çalışırken baktım ona good buna good herşeye iyi notlar verip geçiyor. Ancak sonunda demez mi "ellerini kollarını biraz daha oynatarak anlatsaydın daha iyi olurdu" diye. İşte o an biraz gaza geldim "hoca hoca sen demedin mi not kartlarını tutacaksın ordan bakacaksın diye, not kartı tuttuğum ellerimle nası neyi anlataydım" dedim. Tam bir Kanadalı turist gibi boş boş bakıp "olsun" dedi. Tabi bütün bu konuşmalar da ingilizce geçiyor. Şimdi siz de "olsun"un İngilizce'sini düşünüyorsunuz büyük ihtimalle. Ben de şu şakayı yapmadan geçemeyeceğim. "Olsun"un İngilizcesi "Let it be" olabilir mi acaba? Bu arada merak eden varsa birkaç gün sonra aldığım notu da yazarım bloguma da şanım yürüsün.

Sonuçlandırmak gerekirse bu koca yazıyı, sunum ya da konuşma tarzı şeyler benim işim değil. Karşıma öyle toplulukları alıp da konuşma yapacak insan değilim. Efendi gibi hep beraber masada otururken konuşabilecek bir adamım ben. Sonuç olarak büyük ihtimalle iyi bir not alıcak olsam da istemem bir daha böyle gerilimler yaşamayı. Ki bunu hocaya da söyledim aynen böyle. "Tamam sen bana iyi anlattın diyorsun da gel bir de benim halimi sor" dedim kadına. Eksik olsun sunumu slaytı.

0 yorum:

Blog Widget by LinkWithin